RA’D 8 / 9 |
اللّهُ
يَعْلَمُ
مَا
تَحْمِلُ
كُلُّ أُنثَى
وَمَا
تَغِيضُ
الأَرْحَامُ وَمَا
تَزْدَادُ
وَكُلُّ
شَيْءٍ
عِندَهُ بِمِقْدَارٍ
{8} عَالِمُ
الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ
الْكَبِيرُ
الْمُتَعَالِ
{9} |
8.
Allah, her dişinin neye hamile kalacağını, rahimlerin neyi eksilteceğini, neyi
artıracağını bilir. O'nun katında herşey bir ölçü iledir.
9. O
görünmeyeni de, görüneni de bilendir. O, çok büyüktür, yüceler yücesidir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:
1- Rahimlerin Eksiltip Artırmaları:
2- Hamile Kadının Ay Hali Olup Olmaması
ile ilgili Görüşler:
3- Hamilelik Süresi:
4- Hamilelik Süresindeki Ay Hesabı:
5- Azami Hamilelik Süresi:
6- Ay Hali, Lohusalık ve Hamilelik
Süreleri:
7- Tabiatçıların Bu Husustaki
Kanaatleri:
8- Herşeyin Miktarını Tesbit ve Tayin
Eden, Herşeyi Bilen Yüce Allah'tır:
1- Rahimlerin Eksiltip
Artırmaları:
Yüce Allah'ın:
"Allah her dişinin neye hamile kalacağını ... bilir" buyruğu, erkek
olsun, dişi olsun, güzel olsun, çirkin olsun, salih olsun, olmasın neye hamile
kaldılarsa onları bilir, demektir.
En'am Suresi'nde (59.
ayet, 1. başlık ve devamında) Gaybın bilgisinin yalnızca Allah'a ait olduğuna
ve bu konuda Allah'ın ortağının bulunmadığına dair açıklamalar geçmiş
bulunmaktadır. Yine orada Buharı'de yer alan İbn Ömer'den gelen şu hadisi de
zikretmiştik: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Gaybın anahtarları
beş tanedir..." ve bunlar arasında: "Rahimlerin neyi eksilttiğini de
Allah'tan başka hiçbir kimse bilemez" ifadesi de yer almaktadır.
Yüce Allah'ın:
"Rahimlerin neyi eksilteceğini, neyi artıracağını bilir" buyruğunun
te'vili hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Katade der ki:
Anlamı şudur: Dokuz aydan önce neyi düşürdüğünü ve dokuz aydan sonra neyi
artıracağını bilir, demektir. İbn Abbas da böyle demiştir.
Mücahid der ki: Kadın
hamile iken ay hali olduğu takdirde bu, çocuğunda bir noksanlık demektir, eğer
dokuz aydan fazla hamileliği devam ederse bu da eksilenin tamamlanması
demektir. Yine Mücahid'den şöyle dediği nakledilmektedir: Eksiltmekten kasıt
rahimlerin eksilttikleri kan demektir, artırmaktan kasıt ise onlardaki kan
artışı demektir.
Bir diğer açıklamaya
göre eksiltmek ve artırmak çocuğa raci'dir. çocuğun bir parmağının veya başka
bir uzvunun eksik gelmesi ve bir parmağının yahut başka bir uzvunun fazla
gelmesi gibi.
Bir diğer açıklamaya
göre eksiltmek, ay hali kanının kesilmesi demektir.
"Artırmak" ise
doğumdan sonra gelen lohusalık kanına işarettir.
2- Hamile Kadının Ay
Hali Olup Olmaması ile ilgili Görüşler:
Bu ayet-i kerimede
hamile kadının ay hali olacağına delil vardır. Malik'in ve iki görüşünden
birisi de Şafii'nin kabul ettiği görüş budur. Ata, eş-Şa'bi ve başkaları ise hamile
kadın ay hali olmaz, demişlerdir. Ebu Hanife de bu görüştedir, deli li de
(yine) bu ayet-i kerimedir.
İbn Abbas ise bu ayet-i
kerimenin te'vili ile ilgili olarak şöyle demektedir: Hamile kadınlar da ay
hali olur. İkrime ve Mücahid'den de böyle rivayet edilmiştir. Aynı zamanda bu
Hz. Aişe'nin de görüşüdür. Hz. Aişe hamile kadınlara gebeliklerinde ay hali
olmaları halinde namazı bırakmaları doğrultusunda fetva verirdi. O sırada
Ashab-ı Kiram da mevcuttu ve ashabdan hiçbir kimse onun bu görüşüne karşı çıkmamıştı.
O bakımdan bu icma gibidir. Bu açıklamayı İbnu'l-Kassar yapmıştır.
Yine İbnu'l-Kassar'ın
naklettiğine göre; iki kişi bir çocuğun kendilerine ait olduğu hususunda
anlaşmazlık gösterdiler. Ömer (r.a)ın huzurunda davalaştılar, Hz. Ömer de
çocuğu (benzerliklerden hareket ederek, neseb tesbit eden) kıyafet uzmanlarına
arzetti. Kıyafet uzmanları çocuğun her ikisine de ait olduklarını söylediler.
Bu sefer Hz. Ömer elindeki kamçı ile ona vurmak istedi. Kureyşli bazı kadınlara
durumu sorup: Bu çocuğun durumunun ne olduğuna bir bakınız, dedi. Onlar şu
cevabı verdiler: Birinci koca bu kadın ile halvete girdi, sonra da onu bıraktı.
Bu kadın hamile olduğu halde ay hali oldu, sonra da iddetinin bittiğini
zannetti. İkinci koca da bu kadın ile gerdeğe girince çocuk ikincisinin suyu
ile gelişti. Bunun üzerine Hz. Ömer: Allahu Ekber! diyerek (hayretini izhar
etti) ve çocuğun birinci adama ait olduğunu söyledi. Hamile kadının ay hali
olmayacağını söylemediği gibi, Ashab-ı Kiram'dan herhangi bir kimse de böyle bir
görüş belirtmemiştir. Bu da bu hususta icma olduğunun delilidir. Doğrusunu en
iyi bilen Allah'tır.
Muhalif kanaati
benimseyenler de şöylece görüşlerine delil gösterirler: Hamile eğer ay hali
olsaydı ve kadının gördüğü kan ay hali olarak kabul edilseydi, cariyenin
istibrasının bir defa ay hali olması şeklindeki hükmün sahih olmaması
gerekirdi. Oysa bu hükümde icma' vardır.
İmam Malik'ten de
''Muhammed'in kitabı''nda hamileyken görülen kanın ay hali olmamasını
gerektiren bir görüş de rivayet edilmiştir.
3- Hamilelik Süresi:
Bu ayet-i kerımede
hamilenin bazen yükünü dokuz aydan daha erken, bazen de daha fazla bir süre
sonra bırakacağına delil vardır. İlim adamları da hamileliğin asgari süresinin
altı ay olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Yine onların görüşlerine göre
Abdu'l-Melik b. Mervan altı aylıkken doğmuştur.
4- Hamilelik
Süresindeki Ay Hesabı:
Sözü geçen altı ay,
şeriatçe muteber diğer aylarda olduğu gibi, hilal ile sabit olan aylardır.
Bundan dolayı mezheb(imiz) de Malik'in bazı arkadaşlarından -zannederim İbn
Haris'in kitabında- şu rivayet kaydedilmektedir: Şayet altı aydan üç gün eksik
olduğu anlaşılırsa, çocuğun kaldığı bu eksik süre, ayların eksik ve fazla
çekmelerinin bir sonucu kabul edilir. Bunu İbn Atiyye nakletmektedir.
5- Azami Hamilelik
Süresi:
İlim adamları azami
hamilelik süresi hususunda farklı görüşlere sahiptir.
İbn Cüreyc, Hz. Sa'd'ın
kızı Cemile'den, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Hamilelik süresi
yün eğirmekte kullanılan kirmenin gölgesinin yer değiştireceği kadar bir süre
dahi iki yıldan fazla olamaz. Bunu Darakutni nakletmektedir. (Darakutni, III,
322)
Ubeyd b. Sa'd'ın
kızkardeşi, Sa'd kızı Cemile dedi ki: Hamileliğin azami süresi üç yıldır.
el-Leys b. Sa'd'dan da böyle nakledilmiştir. Şafii'den ise dört yıl diye
nakledilmiştir. Malik'ten bu hususta gelen iki rivayetten birisi de böyledir.
Ancak ondan meşhur olan rivayet beş yıl olduğudur. Yine ondan on yılı aşacak
olsa dahi, azami bir sınırının olmadığı rivayeti vardır. Bu da ondan gelen
üçüncü bir rivayettir.
ez-Zührı'den altı ve
yedi (yıl) rivayeti gelmiştir. Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: Ashab-ı
Kiram'dan hamileliği yedi yıla kadar uzatanlar vardır. Şafii ise bunun azami
süresi dört yıldır, demektedir. Kufeliler ise sadece iki yıldır, derler ve daha
fazla bir süre kabul etmezler. Muhammed b. Abdu'l-Hakem der ki: Hamilelik bir
senedir, daha fazlası olmaz. Davud (ez-ZahirI) der ki: Süresi dokuz aydır. Ona
göre bu süreden daha fazla bir süre hamile kalınmaz.
'Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr)
der ki: Bu meselenin içtihaddan başka ve kadınların hamilelik ile ilgili
bilinen durumlarına havale edilmesinden başka bir dayanağı yoktur. Başarı
Allah'tandır.
Darakutni "el-Velid
b•. Müslim'den şöyle dediğini rivayet eder: Ben Malik b. Enes'e dedim ki: Bana
Aişe'den nakledildiğine göre o. şöyle demiştir: Kadının hamile kalma süresi iki
yıldan fazla bir kirmenin gölgesi(nin değişmesi) bir süre kadar dahi artmaz.
Bunun üzerine: Subhanallah dedi" böyle bir şeyi kim söyler?; İşte bizim komşumuz
Muhammed b. Aclan'ın karısı dört yılda hamile kalır ve doğumunu yapar. O doğru
sözlü bir kadındır, kocası da doğru sözlü, birisidir" Oniki yıl zarfında
üç batın gebe kalmıştır. Herbir batında gebeliği dört yıldır. (Darakutni, III,
322)
Ayrıca bunu el-Mübarek'den
İbn Mücahid de naklederek der ki: Bizde meŞhurdur, Muhammed b. Aclan'ın hanımı.
dört yıllık bir sürede gebe kalır ve doğumunu yapardı. O bakımdan ana
"fil'e hamile kalan kadın" adı verilirdi.
Yine şöyle dediği
rivayet edilmektedir: Bir gün Malik b. Dinar oturmakta iken bir adam ona
gelerek şöyle dedi: Ey Ebu Yahya! Dört yıldan beri hamile bulunan ve artık çok
büyük bir sıkıntı içerisinde olan bir kadına dua et. Bunun üzerine Malik kızdı, mushafı kapattı ve
şöyle dedi: Bunlar bizim peygamber olduğumuzu mu zannediyorlar? Sonra da Kur'an
okumaya devam etti, arkasından, dua ettikten sonra şöyle dedi: Allah'ım şayet
bu kadının karnında bir, afet var ise onu derhal karnından çıkart. Eğer
karnındaki dişi ise sen onun yerine ona oğlan ver. Sen dilediğini siler,
dilediğini tesbit edersin. Kitabın anası da senin yanındadır. Malik te dua
ederken ellerini kaldırdı, etrafındakiler de ellerini kaldırıp dua etti. Daha
sonra haberci bu istekte bulunan adama gelerek: Koş hanımına yetiş, dedi. Adam
gitti, Malik ellerini indirmemişti ki adam mescidin kapısında boynu üzerinde
dört yaşında siyah saçlı bir oğlanla çıkageldi. Dişleri çıkmış ve göbek bağı
kesilmemişti.
Yine rivayete göre bir
adam Ömer b. el-Hattab'a gelerek şöyle demiş: Ey Mü'minlerin Emiri! iki yıl süreyle
evimde değildim. Geldiğimde hanımımın hamile olduğunu gördüm. Hz. Ömer bu
kadını recm etmek hususunda çevresindekilerle istişare etti. Muaz b. Cebel
şöyle dedi: Ey Mü'minlerin Emiri! Eğer senin bu kadının aleyhine bir yolun
varsa da karnındaki yavruya karşı senin lehine bir yol yoktur. O bakımdan bu
kadına doğum yapıncaya kadar ilişme.
Hz. Ömer o. kadına
ilişmedi. Nihayet dişleri çıkmış bir oğlan doğurdu, Adam
çocuğun kendisine
benzediğini görünce; Kabe'nin Rabbine yemin ederim, benim oğlumdur, dedi. Bu
sefer Hz. Ömer şöyle dedi: Kadınlar Muaz gibisini doğurmaktan acizdir. Muaz
olmasaydı, Ömer helak olup gitmişti.
'Yine ed-Dahhak -der ki:
Annem beni iki yıl hamilelikten sonra doğurdu. Beni doğurduğunda dişim
çıkmıştı.
Yine Malik'ten
nakledildiği ne göre o, annesinin karnında ikiyıl kalmıştır. üç yıl kaldığı da
söylenmiştir. Yine denildiği ne göre Muhammed b. Aclan annesinin karnında üç
yıl kalmış ve annesi ona hamileyken vefat etmiş, annesinin karnında oldukça
şiddetli hareket ettiği görülünce karnı yarılarak çıkartıldığında
dişlerininçıkmış olduğu görülmüş.
Hammad b. Seleme der ki:
Herim b. Hayyan'a, "Herim (çok yaşlı)" denilmesinin sebebi annes'inin
karnında dört yıl kalmış olmasıdır.
el-Gaznevi'nin'de
naklettiğine göre, ed-Dahhak annesinin karnında iki yıl süreyle kaldıktan sonra
doğmuş ve doğduğunda dişleri çıkmış olduğundan ona Dahhak (çok gülen) adı
verilmiştir.
Abbad b. el-Avvam der
ki: Bizim komşumuz olan bir kadın dört yıl hamilelikten sonra saçları
omuzlarına kadar uzamış bir oğlan doğurdu. Yanından uçan bir kuşa da
"kış" diye söylemişti.
6- Ay Hali, Lohusalık
ve Hamilelik Süreleri:
İbn Huveyzimendad der
ki: Ay halinin, lohusalığın en az ve azami süreleri ile hamileliğin asgari ve
azami süreleri hep içtihad yoluyla tesbit edilmiştir. Çünkü bu gibi şeylerin
bilgisini Yüce Allah insanlara bildirmemiştir. O bakımdan bunlar hakkında
herhangi bir hüküm verilirken ancak bizim için zahir olan kadarıyla ve
kadınlarda nadir veya mutad olarak görünen kadarıyla hüküm verilir. Biz bir
kadının dört veya beş yıl süreyle hamile kaldığını tesbit edersek, buna
dayanarak hüküm veririz. Lohusalık ve ay hali ile ilgili olarak, istikrar
bulmuş bir durum ile karşı karşıya bulunmadığımızdan, kadınlarda nadiren
görülen hususları nazar-ı itibara aldık.
7- Tabiatçıların Bu
Husustaki Kanaatleri:
İbnu'l-Arabi der ki:
Malikilerden mütesihil (ilmi delillere itibar etmekte gereken titizliği
göstermeyen, gevşek davranan) bazı kimseler, hamileliğin azami süresinin dokuz ay
olduğunu nakletmektedir. Ancak böyle bir şeyi (Maliki değil de) ancak Haliki
(helake mensub olan) kişi söyler. Bunlar rahimde hamileliği yönetenlerin yedi
gezegen olduğu iddiasında bulunan tabiatçılardır. Bunlara göre bu gezegenlerin
herbirisi anne karnında çocuğu birer ay alır, dördüncü ay da güneşe aittir.
İşte çocuk bundan dolayı hareket eder ve kıpırdanmaya başlar. Yedi gezegen
arasında yedi ay dolaşması tamamlandıktan sonra sekizinci ayda Zuhal (Satürn)
gezegenine avdet eder. Zuhal gezegeni de soğukluğuyla onun yetişmesini sağlar.
Keşke bunlarla tartışabilsem yahut onlara karşı çarpışabilsem. Ne diye devre
tamamlandıktan sonra yine Zuhal'e geri dönüyor da başkasına dönmüyor? Bu konuda
bilgiyi Allah mı size bildirdi? Yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz? Eğer iki
gezegenden birisine dönmesi mümkün ise, niçin bu hamileliği düzenleme işi üç
veya dört gezegene avdet etmiyor yahut onların hepsine ikişer ya da üçer defa
dönmüyor? Bu gizli hususlar hakkında batıl zanlara dayanarak tahakküm niye?
8- Herşeyin Miktarını
Tesbit ve Tayin Eden, Herşeyi Bilen Yüce Allah'tır:
"O'nun katında
herşey bir ölçü nedir." Yani eksiklik olsun, fazlalık olsun herşeyin
ölçüsünü tesbit etmiştir.
"Bir ölçü
nedir" buyruğu şöyle de açıklanmaktadır: çocuğun annesinin karnından
çıkışının ölçüsü ve annesinin karnında çıkacağı vakte kadar geçireceği sürenin
miktarı hep bellidir.
Katade ise, rızık ve
ecel ile ilgilidir, der. "Miktar (ölçü)" ise miktar anlamındadır.
Ayetin genel ifadesi ise bütün bu hususları kapsamaktadır. Şanı Yüce Allah en
iyi bilendir.
Derim ki; Bu ayet-i
kerıme ile şanı Yüce Allah; "O görülmeyeni de, görüneni de
bilendir"'buyruğu ile kendi zatını övmektedir. Yani O, insanların ve
mahlukatın görmediklerini de, gördüklerini de bilendir.
"Gayb" gaib (görünmeyen)
anlamında mastardır. Şehidet (görünen) ise, şahit (görünen) anlamında bir
mastardır. Şanı Yüce Allah, bununla gayb bilgisinin yalnız kendisine ait
olduğunu, insanlara gizli bulunan batını kendisinin ihata ettiğinı belirterek,
bu hususa dikkat çekmektedir. Bu konuda herhangi bir kimsenin kendisine ortak
olmasının söz konusu olmadığını belirtmektedir.
Bir takım emare ve
alametleri delil kabul eden tıp bilginleri ise görmedikleri hususlara dair
kat'ı kanaat belirtecek olurlarsa, bu bir küfürdür. Şayet bu bir deneydir
diyecek olurlarsa, o zaman yaptıklarıyla başbaşa bırakılır ve onların bu durumu
(görünmeyeni bilmekle) övülene olumsuz bir gölge düşürmez. Çünkü adetin
bozulması mümkündür, ilmin değişikliğe uğraması ise mümkün değildir.
"O çok büyüktür"
ki herşey O'ndan aşağıdadır. "Yüceleryücesidir." Müşriklerin
söylediklerinden çok yücedir. Kudret ve kahrı ile her şeyin üstündedir. Bu iki
isme dair açıklamaları "Şerhu'I-Esmai'l-Hüsna''da yeterince yapmış
bulunuyoruz. Yüce Allah'a hamdolsun.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN